top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıCeren Cubukcu

Yanılmışım diyebilmek


Bizi tanıyanlar bilir...Mina 3 yaşında yuvaya başladığından beri her sabah evde benzer şeyler yaşanır...Küçük kızım annesi gibi pek sabah insanı değil...hatta yakın çevremle bu sabah mina nasıldı? 10 üzerinden kaç verirsin vb. dialoglar sıklıkla yaşanır. Gece mışıl mışıl uyuyan neşeli munis prenses, sabah tam bir cadı olarak uyanıyor... gün ise ne sabahki kadar siyah ne akşamki kadar beyaz...genelde grinin ve bazen pembenin, mavinin, sarının tonları, hiçbir zaman aynı değil, durağan, sakin hiç değil...ama sabahlar en zorlusu...”Anne beni” en çok çelişkiye düşüren saatler... Anne ben, kızımla paylaştığım vakti ve tecrübeleri çoğaltmak adına kızını her sabah okula bırakıyor ve kan ter içinde işe yetişiyor...çünkü çalışan ben 16 senedir günde ortalama 11-12 saat çalışıyor, çünkü çalışan ben çalışmaya başlayınca kendini kaptırıyor ve anne ben’e annecilik oynamak için maalesef çok az zaman kalıyor...halbuki ne çok seviyorum bu az oyun tadında zamanın...Sabahları istisna... Ama ne yardan ne serden...her sabah huysuz prensesi okula bırakmaya her koşulda devam. Çok geç yatmışım, hastayayım, yorgunum bahane değil...kızımı bir türlü servise vermek içimden gelmiyor...Fiziksel olarak evdeysem, Mina’yı her sabah okula ben götürmeye kararlıyım... Okul yolunda ne oyunlar oynuyoruz...mummy I picked an animal...mina can he fly? run? He likes bananas? Okul yolunda bana dünyanın en komik şeylerini söylüyor...okulda arkadaşları ile selamlaşmalarına şahit oluyorum...

Mina duydun mu Zeynep Naz’ın ilk dişi düşmüş...

melisaaaa bekle...

zeynep naz!!!! bak uçan öpücük yolluyorum sana...

okul yolunda kızımın her gün nasıl büyüdüğüne şahit oluyorum...

Ama sabahlar pembe değil...her sabah başka bir mücadele, ayrı bir deneyim...Groundhog day gibi aynı saatte saatin çalması ile başlıyor ve onu sınıfına teslim edene kadar bir rutin hergün farklı karmaşıklıklar ile yaşanıyor. Saat çaldı kalk, Mina’nın odasında müziği aç, perdeleri aç, ışığı aç, yorganı aç... kendini tehlilkeli bölgeden 10dk yok et...hızla dişlerini fırçala, giyinmeye çalış... huysuz prensese odak şaşırtacak her gün yeni bir konu ile güne başlamak üzere umarım bugün şanslı günümdeyim düşüncesiyle tekrar odasına dön ve sabahın bitmek tükenmek bilmeyen hadiseleri başlasın...hadi mina kalk, hadi mina tuvalet, hadi mina yüzünü yıka...hadi mina demişmiydim? kaç kere? dünyadan minaaaayyaaaa...cool kızım ise hiç istifini bozmaz, aceleye gelmez...

İşin en zorlu kısmı giysi seçimi...forma giydiği günlerde bile taktığı tokadan, giyeceği ayakkabıya kadar hepsi potansiyel olay çıkarma sebebi...son zamanlarda en çok duyduğum şey onu giymem, bunun rengi iğrenç, etek giyeceğim, etek giymeyeceğim, neden herseye sen karar vermek zorundasın ki? Ona içinden seçebileceği 2 alternatif sunmak da yetmiyor...bunun gerçekten seçmek, kendi kararlarını vermek olmadığını anlıyor akıllı sadece 5.5 yaşındaki küçük kız...Yarın sabah tost mu? Krep mi yersin? sorusunun cevabı coco pops...omlet mi tost mu’nun cevabı krep...bu arada istediği yapılsa da fark etmiyor...yine 2 çatalın ötesinde yemiyor...çünkü o çok meşgul, resim yapıyor, stickerları olmayacak yerlere yapıştırıyor, saklanıyor, şarkı söylüyor, barbieler ile oynuyor...annesinin aksine güne başlamak, okula gitmek gibi bir tasası yok...acelesi hele hiç yok.

Bu sabah farklı başlamadı...

hayırrrr ben o çorabı asla giymem...

neden? çünkü rengarenk...

olsun sen bu renkleri çok seversin...

ama çizgili..

olsun çok güzel....

hayırrrrrr hiçççç güzellll değilllll...

çok da güzel istersen okula gidince ogretmenin ve arkadaşlarına da sor...

ben bu çorapla asla okula gitmem...

gidiyorsun o kadar...bugünden sonra bir daha bu çorabı giymek istemezsen, bu çoraba ihtiyacı olan ve böyle şımarıklıklar yapmayan bir çocuğa veririz çorabını, hem bacaklarını sıcacık tutar hem de senin bilemediğin kıymetini bilir...

Bu ara çok yapıyoruz bu tip konuşmaları...zarar verdiğin oyuncaklar oyuncağı olmayan kıymetini bilecek senin kadar şanslı olmayan çocuklara gidiyor...mina tabağında yemek bırakıyorsun...karnı aç çocuklar var dünyada...çok mu erken dünyanın gerçeklerini yüklüyorum küçük kızıma bilemiyorum ama dokunuyor çok bana kızımla konuşarak anlaşamamak, çatışmak, istiyorum ki anlasın ben anlatınca...çünkü ben anlatıyorum, anlatmaktan gocunmuyorum, yorulmuyorum, üşenmiyorum...sen çocuksun demiyorum...yalan söylemiyorum...anlatıyorum anlayabileceği bir dilde...anlamayınca beni önce kızıyorum, sonra üzülüyorum birlikte geçirdiğimiz kısıtlı zamanda tartıştığımıza...

Bugün o rengarenk çorapla okula gidildi...ben 34, o 6...ikimizin yüzü de beş karış...sabahki tartışmalar yüreğimi sıkıyor...her sabahki gibi ayrılırken sarılıyoruz...seni çok seviyorum akşam tatlı bir kız karşılasın beni diyorum, tamam bende seni çok seviyorum annecim diyor...her sabahki gibi 15 dk geç yemekhane önünde sarılıp, koklaşıp ayrılıyoruz... daha kaç yıl sabah kızımı okula bırakıp onu koklayarak 5 kere öpebileceğimi düşünürken buluyorum arabama giderken...ne zaman bana anne okula girme ben otoparktan giderim diyecek...belki hızlı bir öpücük belki aceleci bir bye byeee... ne zaman anne ben bu sene arkadaşlarımla servisle okula gitmek istiyorum diyecek?

İki inatçı keçi, iki huysuz kız...yarın sabaha kadar...yarın sabah herşeye baştan başlayacağız...

Ama bu akşam farklı bitti...

Eve geldiğimde Mina’ya sordum...”Mina okulda çorabını beğendiler mi?” diye bilmiş bir edayla...

“Annnneee, herkes çok beğendi...ben yanılmışım” dedi.

Evet birebir...anne ben yanılmışım dedi...ama şöyleydi, böyleydi demedi, yalan söylemedi, lafı gevelemedi, geçiştirmedi...uzatmadı...anne ben yanılmışım, sen haklıymışsın dedi ve oynamaya devam etti.

Asıl ben yanılmışım, küçük kızım bana yanılmanın güzelliğini ve yalınlığını gösterdi...

Kızım büyüyor...umarım ben de bir gün onun kadar yalın ve doğal “ben yanılmışım” diyebilirim...Yanılmışım diyebilmenin dayanılmaz hafifliğini yaşarım.

Bugün onu okula bırakırken sormuştu...anne sen babamla herşeyi biliyor musun diye...hayır bilmiyoruz demiştim...o da şaşırmış, “ama anne babalar herşeyi bilirdi hani?” demişti...ben de “anne babalar herşeyi bilmez sadece çocukları için herşeyin iyisini ister ama onlar da çocukları gibi hergün birşeyler öğrenmeye devam eder” demiştim sadece bu sabah...bu sabah anne babaların da hergün çocuklarından birşeyler öğrendiğini söylemiştim ona...bu sabah bu fikir onun çok hoşuna gitmişti...

Bu akşam yanılmamış olmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum. Bu akşam “yanılmışım” diyebilmenin herşeyi ne kadar kolaylaştırdığını öğrendim. Teşekkürler küçük huysuz inatçı kız...bakalım yarın sabah bizim için ne derslere gebe...

Büyük huysuz inatçı kız

29 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Piyango

Annemden bana

bottom of page