top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıCeren Cubukcu

Zeynep'e...


Son 15 yilda, sen gittiğinden beri neler oldu bir bilsen…aksamustu karsilikli cay icerken anlatmak isterdim gerci ama... Hani Milenyum’a hastane odanda girerken demiştin ya, şuradan bir çıkayım hemen bir ehliyet alıp kendime bir araba alıcam… bir de şu internet olayını çözeceğim… çok haklıydın, o internet olayı nereye gitti inanamazsın. Goruntulu gorusuyoruz vs ama seni daha cok ilgilendirecek kismini anlatayim....mesala bana aylık dergilerden kesip İstanbul’da alınmak üzere yolladığın alışveriş listeleri vardı ya… artık değil İstanbul’dan dünyanın herhangi bir yerinden ısmarlıyorsun birkaç gün sonra Marmaris’te kapında… bunu kaçırdığına üzülüyorum. Daha kaçırdığına üzüldüğüm o kadar çok şey var ki… Mesela sen gittikten 40 gün sonra Levent ile evlendik… Nişan kıyafetimi birlikte almıştık, beni gelinliğimle görmeni isterdim. İnanmazsın ama Bige elbise bile giydi. Burak abi senin incilerini bana verdi, hala çok nadir kıyıp takabiliyorum… Sonra beş yıl sonra Mina geldi… hayat bir daha hiç aynı olmayacak şekilde değişti. Ben bir daha aynı olmayacak şekilde değiştim… iyi anlamda diye düşünmek hoşuma gidiyor. Ruhi bey Mina gelmeden 1 sene önce gitti… son güne kadar aynı saatte rakısını içti. Şivekar Hanım ise Mina’nın ilk yazına, sonra ilk yaşına şahit oldu… sonra biraz da aceleyle gidiverdi… Ruhi beyi yalnız bırakmama bahanesi, senden daha fazla yaşamanın da burukluğu ile… Her ikisinin de keyfi yerinde, püfür püfür, Datça manzarasına nazır… Şivekar hanım’ın başucundaki zeytini her yaz daha da büyümüş, yeni çiçekler ekilmiş buluyoruz. Belli ki bizden başka da ziyaretçileri de var. Annem bir daha tam anlamıyla hiç aynı olmadı… her sene daha fazla zamanını Datça’da geçiriyor, en iyi orada oluyor. Bir de inanamazsın nasıl bir denizci olduğuna… hiç birimiz ihtimal vermiyorduk ama babamla haftalarca ufak bir yelkenli ile seyirdeler her yaz, evde olduklarından daha evdeler sıkışık nizam düzenlerinde. Nazım kaptan emirleri yağdırıyor seninki miço. Dayim isleri Umut ve Ozge'ye emanet etti, hobisi isi oldu, sarapcilik yapiyor. Ozge'nin dunya tatlisi bir oglu var, Umut'u gecen sene evlendirdik. Melis 30 yaşına geldi… kendi ayakları üzerinde duruyor. Önümüzdeki günlerde kendi evine çıkacak ama hala sabah babam ona portakal suyu sıkıyor, annem tostunu eline veriyor. Saçlarını turuncuya boyadı, milletin doğal sanması hoşuna gidiyor. Hala kedi köpek gibi didişiyoruz. Biliyorum en çok Bige’yi merak ediyorsun… rahat ol. Melis ve bana muhteşem bir kardeş doğurmuşsun. En küçüğümüz ama en bilgemiz… Amerika’da master, Danimarka’da doktora bitti… dört gözle bekliyorduk sonunda birkaç senedir İstanbul’da… hala yüzüyor, her sene sayısını unuttuğumuz madalya alıyor… bazılarını Mina’ya hediye ediyor ki bizimkinin odasında sergilemeyi sevdiği madalyaları artsın. Relax’te 2. Kaptan, Nazım kaptana rakip, kendi teknesi Hasna’nın tek kaptanı… Yazın bizi ufacık güzel koylara götürüyor, hafif hafif sallanarak uyuyoruz, gülümseyerek uyanıyoruz. Senin kızın kendine fazlasıyla yetiyor, hatta hepimize yetişiyor. Biz Levent’le seyahatteyken, Melis ile Mina’nın eş velisi olarak görev yapıyor. Mina çok şanslı 2 teyze ile büyüyor, benim kaçırdığımı onun yaşaması çok hoşuma gidiyor. Bir de kaçırdığına sevineceğin şeyler var, çok ayrıntıya girip keyfini kaçırmak istemem ama yıllar önce Marmaris’e taşınmakla çok akıllıca bir şey yapmışsınız. Çok sürpriz olmaz ama Avrupa birliğine filan giremedik. İstanbul her geçen gün yaşaması daha zor bir yer haline geliyor, Türkiye için de durum çok farklı değil… her yıl daha yobaz bir toplum haline geliyoruz. 2000 sonrası doğan çocuklar bambaşka bir Türkiye’de büyüyorlar… fazlasıyla uzun bir zamandır bazılarının dünya lideri olduğuna inandığı, çok karizmatik bulduğu bir adam bizi yönetiyor. Eskiden belediye başkanıydı, hatırlarsın ama ihtimal vermemişsindir. İstanbul’un belli semtlerinde sokakta gördüğümüz manzara İran’dan farklı değil. Ama yıllardır oy verdiğimiz seçimler ne kadar azınlık olduğumuzu, eğitimin şart olduğunu defalarca yüzümüze çarptı. Sevimsiz detaylara girmek istemem ama Türk ordusu itibarsızlaştırıldı, yüzlerce subay, kuvvet komutanı seviyesine kadar yıllarca haksız yere hapis yattı, istenileni yazmayan gazeteciler bitirildi, yargı itibarsızlaştırıldı, tarafsızlığını kaybetti. Güya demokrasi adına özgürlükler kısıtlandı. Üç beş ağaç için birkaç çapulcunun başlattığı iddia edilen eylemler çığ gibi büyüdü, Türkiye’nin her yerini sardı… gencecik çocuklar öldü, sakat kaldı… onlara yardım eden idealist doktorlar yargılandı. Herkes tarafını seçti, birbirine şüphe ile yaklaşmaya başladı. Çocukluğumda hiç duymadığım sıfatlar ile insanlar kutuplaştırıldı. Neyse bu kısım istemediğim kadar uzun oldu… Uzun lafın kısası… biz iyiyiz. Yokluğuna alışamadık, seni her gün özlemeye devam ediyoruz.. ….. Doktor Zeynep Vardar, 15 sene önce bugün 41. Doğum günününden sadece 6 gün sonra bizi bırakıp gitti. Teyzemdi.

184 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Piyango

bottom of page