top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıCeren Cubukcu

Gönül


Yaklaşık 5 yıl önce daha önce çalıştığım ajans Tophane’de şahane bir lokasyona taşındı.

Köprü’den, Kız Kulesi’ne, Topkapı’dan Galata Kulesi’ne kadar gören inanılmaz bir Istanbul manzarası olan koskoca bir teras. Ofisin her odasını çevreleyen deniz manzarası, camlarda martılar, arada önümüzde atlayan yunuslar filan inanılmaz özel bir konum. Ajans binanın üst 2 katında… Taşınmamızı takip eden haftalar klasik ajans yoğun, muhtemelen bir konkur dönemi… yine akşam geç saatlerde hep birlikte Sevgili Elif’in meshur L koltuk odasında bitmeyecek tartışmalar içerisindeyiz… benim gibi bazılarımız ajasın cam kapısından binanın koridoruna doğru görecek şekilde oturmuşuz… cam kapıda kısa bir an için küçük bir kız çocuğu beliriyor ve yok oluyor… bir kaçımız birbirimize bakıyoruz… sonra dışarı çıkıp bakıyoruz ama kimse yok… zaten o saatte binada küçük bir kız çocuğu olması da çok anlamsız.

Bina’da bizim dışımızda o dönem sadece bir denizcilik şirketi var, onlar da o saatte hiç yok… belli bir saat sonrası binanın tümü ajans. Kendi aramızda şakalaşıyoruz, yorgunluktan binada küçük kızlar görmeye başladık diye… anlam veremiyoruz ama çalışmaya devam ediyoruz. Bir vakit sonra küçük kız bana dil çıkarıyor ve el sallıyor tekrar. Durum iyice anlamsızlaşıyor… bizim beyin fırtınası hayal gücümüzün bizi götürdüğü farklı yerlere gidiyor ama küçük kız yine yok oluyor…

Esrarengiz küçük kızı sonraki günlerde konuşmaya devam ediyoruz ama sonra unutuluyor. Birkaç hafta sonra yine bir gece çatı katında ağlayan, bağıran kız çocuğu sesleri duymaya başlamamıza kadar. Herkes birbirine soruyor, kim duydu… kim duymadı diye… hikaye iyice acayipleşmeye başladığı noktada sesler ve bağrışlar hayal olamayak bir boyuta ulaşıyor. Sesler en üst katta ofisin yanında normalde kapalı duran odadan geliyor. Oda bizim ofise ait değil, bilgimiz binanın orayı ardiye olarak kullandığı. Merakına yenilen ve artık endişe duymaya başlayan biz, küçük odanın kapısını çalıyoruz. Kapıyı temiz yüzlü renkli gözlü 40 yaşlarında bir adam açıyor… binada birkaç kere kendisini gördüğümüzü hatırlıyoruz ama binada yeniyiz… çok da bilemiyoruz kim bu sessiz adam… ufacık odada 12 yaşlarında bir de kız çocuğu var. Adam bize sorun yok, Gönül biraz heyecanlandı, siz çalışmaya devam edin… kusura bakmayın biraz gürültü yaptık diyor. Biz köz kös dönüyoruz ofise, içimiz rahat değil… kim bu adam, yanındaki ufacık kıza birşey mi yapıyor… polisi mi arasak… Bina yönetimini arıyoruz öncelikle. Adamın gece bekçisi, kızın işitme engelli kızı Gönül olduğunu öğreniyoruz. Yine de gecenin o vakti küçük bir kızın bir işhanında geceyi geçiriyor olmasına anlam veremiyoruz. Bina yönetimi bekçinin çok düzgün bir adam olduğunu kızı ile zor bir zaman geçirdiklerini söylüyor.

Tabi bu konu bana fena halde takılıyor, sadece merak değil… burnumuzun dibinde böyle birşey olurken hiçbirşey yapmamak içime sinmiyor. Parçası olduğumuz global ajansın her yıl her ofisinde uygulanmasını şart koştuğu şahane bir projesi var “day of giving” Ozetle Ekim ayında bir gün ofis çalışanlarının çocuklara yönelik bir sosyal sorumluluk projesi geliştirmesini ve bir vakıf ile uygulamasınıistiyor. Biz de daha önceki yıllarda defalarca Darülaceze’deki çocuklar ile farklı projeler uyguladık ama bu sefer yılın o dönemi gelince aklım Gönül’de… Ofisin başında şahane bir kadın var senelerdir birlikte çalıştığım Elif- kendisi en duygusal profesyonel… aklı zehir gibi çalışıyor ama kuralların ne zaman esnemesi gerektiğini çok iyi biliyor. Elif diyorum… her sene ofisler çok şahane işler yapıyorlar, bir dolu çocuğun hayatına dokunacak işler yapmaya çalışıyorlar ama acaba biz bu sene konuyu bir çocuğa mı odaklasak… mesela Gönül, ille iyi bir şey yapmak için arada bir kurum mu olması gerekiyor? Elif gülümsüyor.

Gönül’ün hikayesini bu vesile ile öğreniyorum.

Babasını ertesi gün odama çağırıyorum… Erkan Bey- adamcağız çok da anlam veremiyor neden onunla görüşmek istediğime… konu Gönül ile ilgili diyince akşamları bina da olmasından rahatsızlık duyduğumuzu düşünüyor ve endişeleniyor. Onu rahatlatmam, bir sorun olmadığını sadece Gönül’ün hikayesini dinlemek istediğimi anlatmam biraz vakit alıyor ama duyduğum hikaye beni rahatlatmaktan çok uzak…

Gönül doğuştan sağır. Sağır doğduğu için ve zamanında doğru müdahaleler yapılamadığı için konuşmayı öğrenememiş. Duyduğumuz bağırış çağırış ondan… Gönül öyle konuşuyor, kendini öyle ifade etmeye çalışıyor. Gönül’ün annesi evin şartlarına dayanamayıp 2 yıl önce onları terk ediyor. Gönül’ün bir de abisi var o sırada askerliğini yapıyor. Erkan binada gece nöbetine kaldığı zaman mecburen Gönül’ü de yanında getiriyor ve çatıdaki küçük odada kalıyorlar. Erkan anlattıkça anlıyorum ki inanılmaz bir baba… kızının engeline dair her türlü konuyu imkanı dahilinde araştırmış… arada bölüp soruyorum peki para olsa tıbbi olarak yapılabilecek herhangi birşey var mı diye… maalesef yok diyor. Anlatmaya devam ediyor… “Ceren hanım ameliyat olamıyor, ben de kabullendim duymayacağını Gönül’ün ama kendimi onun daha iyi bir hayat yaşamasına adadım… özel bir okulda ücretsiz eğitim alıyor… haftasonları Sarıyer Belediye’sinin bir yüzme kursu var… eve uzak ama oraya götürüyorum… Gönül yüzmeyi çok seviyor. Aslında mutlu bir çocuk ama annesiz büyütmek zor oluyor onu… artık 13 yaşında, neredeyse ergen” Allaha şükür duyabilen konuşabilen kendi kızımla bir anne olarak yaşadığım zorluklar aklıma geliyor… bir baba için ne kadar zor olabileceği aşikar.

Sonra ben biraz anlatıyorum Erkan’a neden Gönül’ün hikayesini dinlemek istediğimi… biz Gönül için ne yapabiliriz diyorum? Ne ister? Erkan çok gururlu bir o kadar da mütevazi… ben elimden geleni yapmaya çalışıyorum çok teşekkürler, çok da bir şey yok yapılabilecek diyor Ben daha çok sıkılıyorum… peki diyorum ne yapsak hoşuna gider? Mesela resim yapmaktan hoşlanır mı? Ajans’ta ona bir yer ayarlasak burada olduğunda istediğinde gelsin bizimle otursun, çizsin etrafı izlesin. Çok hoşuna gider diyor… peki ona bir tablet alsak acaba daha rahat iletişim kurar mı? Bir dolu ufak fikir konuşuyoruz böyle… sonra Erkan sıkılarak… aslında diyor Gönül uçağa hiç binmedi, uçağa binmek istiyor… mesela abisinin yemin törenine gitmeyi isterdi…

O binada olduğumuz sürece Gönül’e ufak hoşluklar yaptık… maalesef hayatını değiştirebilecek boyutta değildi hiçbiri… Gönül bizi görünce gülümseyen el sallayan çok tatlı bir genç kıza dönüştü. Bir süredir görmüyorum maalesef.

Haftasonu Ayşe Arman instagram’da paylaştığında Vestel’in Eşit Şans Projesi’ni okudum. Gönül aklıma düştü yine . Manisa Vestelcity’de 104 işitme engelliye iş imkanı sağlanmış. Şahane bir iş yapıyorlar Türkiye’de yaklaşık 3 milyon işitme engelli vatandaş yaşıyormuş. Maalesef çok ciddi bir oranı Vestel’in Eşit Şansı’nın yanından geçmeyecek şansta… İnsanlık için küçük, Türkiye için çok güzel bir adım, daha fazlasına şahit olmak dileğiyle.

20 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Piyango

bottom of page