top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıCeren Cubukcu

100 gün sendromu


Bazı insanlar endişelendikleri konular ile ilgili okuyarak rahatlar...

Ben onlardan biri değilim.

Bazen bilmemenin verdiği cesarete, özgüvene ihtiyaç duyuyorum.

Mesela tropik bir ormanda ziplining yapmadan önce aynı işi yaparken birinin başına birşey gelmiş mi öğrenmek istemiyorum...

Bir ilacın prospektüsünü okuyunca içmekten vazgeçebiliyorum.

Ya da normal doğum yapmaya karar verdikten sonra hamileliğim boyunca doğum videoları seyretmeyi, nefes kursuna gitmeyi, konu üzerine yazılmış binlerce yazıyı okumayı anlamsız buluyorum. Daha doğrusu korkuyorum... çünkü çok bilirsem vazgeçme ihtimalim yüksek. Ben benden daha az şanslı şartlarda bile bunu yapabilen milyonlarca kadını düşünmeyi seviyorum çıkabilecek zorluklar yerine...

Birileri yapabiliyorsa ne kadar zor olabilir ki ben de yapabilirim diye düşünmek beni rahatlatıyor.

Bu ukalalığımdan gelmiyor... babamın ben büyürken çok net bir yaklaşımı vardı... bir şeyi yeterince istiyorsan, kendine yapabileceğini söyle, çaba sarfet, yapamaman için herhangi bir sebep olamaz... tabi gerçekten istiyorsan. 3 yaşında yüzme öğrenirken de aynı kural geçerliydi, 15 yaşında yaşıtlarımdan çok önce üniversiteye başladığımda da... çoğu zaman bu cahil cesareti işe yaradı. Yaramadığı zamanlarda ise sorun formülde değildi... ya yeterince istemedim, ya da yeterince çaba sarf etmedim galiba.

Benim sevgili işgüzar kocam ise pek benim gibi değil... kafasını kurcalayan konularda fena halde iyi bir okuyucu... şu konuda ne düşünüyorsun diye sor...çat bir kitap önerir... peki bu konuda de... çat bir kitap daha önerir... hatta sen sormasan da önerir... sen de okumayınca kendini kötü, birşeyler kaçırıyor hissedersin, evdeki kütüphane üstüne üstüne gelir... yine de gidip başka kitaplar alırsın inadına okumak isteyeceğin.

Ekim sonlarında ben yine canımın istediği 4 kitabı aynı anda okurken yine belki okumak istersin diye bir kitapla çıkageldi... “Your First 100 Days”.... Kitabı aynı anda okuduğum diğer kitapların arasına koydum... birkaç gün sonra önsözünü okudum... iddiası basitti aslında yeni bir göreve başlayacak tüm yönetcileri yeni görevlerinin ilk 100 gününde desteleyecek öneriler içeriyordu kitap, üstelik hızlı bir okuyucu yaklaşık 2,5 saatte kitabı ana hatları ile okuyup konuyu anlayabiliyordu. “Seni endişelendirecek hiçbir şeyi okuma” kuralım, merakıma ve 2,5 saatte merakımı giderebilme; gerçekten endişelerimi giderebilecek birşeyler okuma fırsatına yenildi.

16’sı aynı adreste olmak üzere 18 yoğun sene sonra kariyerimde verdiğim 5 aylık aradan sonra yeni birşeye başlıyor olmanın beni endişelendirdiği ama kendime bile endişelendiğimi söylemediğim bir dönem...

Kafamda bir dolu soru işareti...bu işi yapmak istiyor muyum? Bu kadar sene sonra yeni bir yere, yeni insanlara alışabilecek miyim? Onlar bana alışabilecek mi? Konfor alanımdan çıkmış olmak iyi oldu mu? Tam da aynı alanda olmayan tecrübem yeni görevimde anlamlı olacak mı? Ben yaptığım işi sevecek miyim? Eski ben olabilecek miyim? Eski ben olmalı mıyım? Vs. Vs. Vs.

Sonuçta bir Cumartesi sabahımı eşimin önerdiği kitabı okuyarak geçirdim. Endişelerim arttı mı? Kesinlikle... tek iyi haber bu endişelerin çok normal olduğunun ve tek olmadığımın 2-3 sayfada bir altının çizilmesi idi...

Yine de endişelenmenin normal olması beni endişelendirmemeye yetemedi.

Kitabın ilk günde, ilk haftada, 30. günde, 60. günde ve 90. günde beni bekleyeceğini söylediği zorlukları, kararları işe başlamadan 10-15 gün önce öğrenmek beni rahatlatmadı... bazı öneriler mantıklı gelse de bir kısmının bana göre olmadığına karar verdim... ama kitaptaki kilit tarihler kafama fena yerleşti...

Yeni işime başladığım günlerde kitapta bahsedilen önüme çıkması muhtemel konuların bir çoğu çıktı... İlk hafta her akşam şahane rüyalar gördüm... kafama tuğla düştü, kaplanlar kovaladı, devlerin olduğu bir ülkede cüceydim, cadı kırmızı elma sundu... evet ben bile yok artık dedim ama hepsini sırayla gördüm. Her sabaha bilinç altımın bana oynadığı oyunlara şaşırarak başladım. Allahtan batıl inançları olan, kafayı böyle şeylere takan biri hiç değilim, neredeyse eğlenceli buldum saçma rüyalarımı.

Karşıma çıkacaklar ve yaşayacağım hisler konusunda okumak hiç endişelenmediğim konular ile ilgili endişenmeme sebeb oldu...ama karşıma çıktıklarında olağan karşılamama da yardımcı oldu. Çözüm ve süreç yönetiminde ise “one size fits all” yaklaşımının çok doğru olmadığını bir kez daha gördüm. Yönerge okumak ve uygulamak da en güçlü yönlerimden biri olmadığı için herzaman olduğu gibi daha içgüdüsel ve spontan yaklaştım karşıma çıkanlara. Kendimce en doğru çözümü ürettim... muhtemelen bir dolu da hata yaptım:) Ama bugün 100. gün ve harika insanlarla çalışıyorum.

Hergün hepsinden ve karşıma çıkanlardan yeni birşey öğreniyorum. Eski ofisi, ekibimizi, konfor alanımı özlediğim çok oluyor ama tekrar aynı şeyi aynı şekilde yapmak isteyecek kadar değil :).

Bugün 100. Gün. ve 100 gün sendromumun bitmiş olması şahane!

73 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Piyango

bottom of page